27 Mart 2014 Perşembe

Sağlık sistemi can çekişiyor



 27.03.2014

MEHMET BİLBER
ANKARA- Sağlıkta dönüşüm kapsamında uygulamaya geçirilen aile hekimliği sistemi alarm vermeye devam ediyor. İstanbul’da yapılan son atamalardan sonra 104 hekim pozisyonu boşta kaldı. Toplam 127 hekim ise ebe, hemşire gibi aile sağlığı elemanı olmadan hizmet veriyor. Öte yandan aile sağlığı hizmetlerinde en sorunlu ilçelerden Beyoğlu'nda 3 aile sağlık merkezi tamamen boşken 69 aile hekimliği pozisyonunun 11'inde hekim yok.
İstanbul İl Halk Sağlığı verilerine göre geçen ay yapılan aile sağlığı hekimi atamalarında 106 pozisyon boşta kalmıştı. Bu ay yapılan son atamalarla boş pozisyon sayısı sadece 2 azalarak 104 oldu. Hekimi açığı kapatılamayan aile sağlığı merkezleri nedeniyle vatandaşlar sağlık hizmetinden yararlanamıyor. Hekimi olan sağlık merkezlerinde ise aile sağlığı elemanı krizi yaşanıyor. Buna göre 127 hekimin ebe, hemşire, acil tıp teknisyeni gibi sağlık elemanı olmadan hizmet vermesi bekleniyor.
BEYOĞLU İÇLER ACISI DURUMDA
Sağlık hizmetinde en sorunlu ilçelerden 250 bin nüfuslu Beyoğlu’nda aile hekimi başına düşen hasta sayısı 4500’e ulaştı. Beyoğlu’nda hizmet veren Beyoğlu Sağlık Hizmetleri İnsiyatifinden hekimler, ilçede hekim boşluğu ve teknik yetersizlikler nedeniyle başta kanser olmak üzere bazı hastalıklarda düzenli olarak taramaların yapılamadığını belirtti. Hekimler kadın ve çocuk sağlığı hizmetinin son derece yetersiz olduğuna dikkat çekti. Beyoğlu’ndaki 69 aile hekimi pozisyonundan 11’i boş, 2 Aile sağlık merkezinde hiç hekim bulunmuyor. Kayıtlarda görünen ve hekimi olmayan 11 nolu sağlık merkezi ise, nerede olduğunu halk sağlığı yetkililerinin bile bilmediği sanal bir aile sağlık merkezi.
HASTANE YOK
Türkiye tarihinin ilk tıp fakültesi Mekteb-i Tıbbiye-yi Şahane’ye ev sahipliği yapan Beyoğlu semtinde bugün Sağlık Bakanlığı’na ait yalnızca bir hastane bulunuyor, bu hastane de göz hastanesi. Gün içinde yüz binlerce insanın uğrak yeri olan Beyoğlu’nda yer alan Taksim İlk Yardım Hastanesi halen kapalı olmakla beraber ne zaman açılacağı da belli değil.
TAŞERON SAĞLIK HİZMETİ
Sağlıkta dönüşüm kapsamında 2010 sonunda uygulamaya konulan aile hekimliği hekimler tarafından sağlık hizmetinin taşeronlaşması olarak eleştiriliyor. Buna göre hekimler kendi sağlık merkezlerini ve araç-gereçlerini temin ederek devlete kira ödüyor. Buna karşılık verdikleri hizmet miktarına göre kendilerine ödeme yapılıyor. Birçok aile hekimi kadrosunun boş kalmasının nedeni olarak da hekimlerin sistemden kaçmak istemesi olarak gösteriliyor.

23 Mart 2014 Pazar

Çocuk cezaevleri kapatılsın girişimi: "Çocuklara cezaevinde işkence yapılıyor"

23.03.2014

MEHMET BİLBER
ANKARA- Daha önce de çocuklara işkence yapıldığı iddialarıyla gündeme gelen Ankara Çocuk ve Gençlik Kapalı Cezaevinde işkencenin devam ettiği ortaya çıktı. Cezaevinde kalan çocuklar dayak yiyor, geceleri işkence sesleriyle uyutulmuyor, hastalıkları tedavi edilmiyor, sürekli hakaret ve tehdit ediliyor.

Aralarında Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), İnsan Hakları Derneği (İHD) ve bazı barolarla insan hakları ve çocuk hakları örgütlerinin bir araya gelerek oluşturduğu ‘Çocuk cezaevleri kapatılsın girişimi’ Sincan’da bulunan çocuk cezaevinde incelemelerde bulundu. Daha önce de işkence iddialarıyla gündeme gelen cezaevinde kalan 6 çocukla yüz yüze görüşmeler yapan ÇHD’li avukat Evin Konuk’un hazırladığı rapora göre çocuklara işkence, kötü muamele, hakaret ve tehditler devam ediyor.

“ANİ MÜDAHALE ODASI”
Avukat görüş odasında E.T., F.E., D.A., E.K., S.D. ve H.D. isimli çocuklarla ayrı ayrı, yapılan görüşmelerde çocukların ortak anlatımları ve şikayetleri kaydedildi. Ayrı koğuşlarda kaldıklarını belirten çocuklar, koğuşların birleştirilmesini istediklerini, aksi takdirde açlık grevine başlayacaklarını anlattı. Çocukların ifadelerine göre, bu talep üzerine kapısında “ani müdahale odası” yazılı bir odaya götürüldüler. Burada 30’dan fazla gardiyan kendilerini bekliyordu. Cezaevi müdürü de buraya gelip masaya vurarak çocukları tehdit etti.

TEHDİT, DAYAK, İŞKENCE
Çocuklar, SEGBİS sistemiyle ifadeleri alınırken gardiyanların kendilerini dinlediklerini, hakime bu durumu bildirdiklerinde ise, “sen niye bizi hakime şikayet ediyorsun? Bak 1 ay daha buradasın, ne yapacaksın şimdi?” diye korkutarak hakaret edildiğini söyledi. Hastaneye ring aracıyla götürülürken darp edildiklerini anlatan çocuklardan H.D. kolunun kırık olduğunu, bu kırık nedeniyle 2010 yılından beri tedavi gördüğünü, kolundaki kırığın iltihaba, iltihabın da ura döndüğünü, buna rağmen kendisini iki aydır doktora götürmediklerini söyledi. Çocuklardan S.D. ise hasta olduğu için hastaneye sevk edildiğini ancak 3 gün boyunca hastaneye götürülüp doktorla görüşmeden geri getirildiğini anlattı.

“İŞKENCE SESLERİ DİNLETİLİYOR”
Çocuklar, gece yarısından sonra infaz koruma memurlarının kendilerini odalarına kilitlediklerini, sonra da sürekli kapının önünde gezerek ve kapılara vurarak uyutmadıklarını, bu sırada adli koğuşta bulunanları dövdükleri için her akşam dayak seslerinin geldiğini, geceleri kendilerini de dövmeye gelecekleri korkusuyla sabaha kadar uyumadıklarını söyledi.

“YAŞAMAK İSTEMİYORUM”
Çocuklardan E.T. yaşadığı bu olaylar ve haksız yere 37 yıl ceza aldığı için yaşamak istemediğini, intihar etmeyi düşündüğünü, cezaevi doktorunun kendisine uyku ilacı verdiğini ve bu ilaçları içtiği için sürekli uyuduğunu, bu ilaçlar biterse ne olacağını kendisinin de bilmediğini anlattı. Çocuklardan F. E. ise ailesinin Hakkari’de yaşadığını, ailesinden uzakta olması sebebiyle görüşüne gelemediklerini beyan etti.
Girişim hazırladığı raporda çocuklara maddi ve manevi araçlarla işkencenin devam ettiğini ve çocukların adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini kaydetti.

Sivas Davası’nın Sivas’a sevk edilmesine avukatlardan itiraz: “Bu karar onları bir kez daha yakar”

22.03.2014

MEHMET BİLBER
ANKARA - Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Sivas Davası, mahkemenin özel yetkilerinin alınmasının ardından “görevsizlik” kararı verilerek Sivas’a gönderildi. Avukat Şenal Sarıhan, “Müdahil olarak katılan ailelerin hemen tümü Ankara’da yaşamaktadır. Sivas’ta dava izlemeye zorlamak, onları her duruşmada yeniden yakmaktan başka bir anlama gelmeyecektir” diyerek, karara itiraz etti. 
Terörle Mücadele Kanunu (TMK)’da yapılan değişiklikte özel yetkili mahkemelerin kaldırılması üzerine bu mahkemelerde görülen davalar “suç yeri” olarak gösterilen illere gönderildi. Bu kapsamda, 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde 35 kişinin yakılarak öldürülmesiyle ilgili firari sanıklar Murat Sonkur, Eren Ceylan ve Murat Karataş’ın yargılandığı “Sivas Davası” da, mahkemenin özel yetkilerinin alınmasının ardından “görevsizlik” kararı verilerek Sivas’a gönderildi. Dava, güvenlik gerekçesiyle 1993'de Ankara'ya gönderilmişti.

İTİRAZ EDİLDİ

Katliamda hayatını kaybedenlerin avukatı Şenal Sarıhan, davanın Sivas’a gönderilmesinin usul yönünden hukuka aykırı olduğunu belirterek, kararın ‘düzeltilerek kaldırılmasını’ istedi. Mahkemeye verilen dilekçede şöyle denildi: “Adalet Bakanlığı nakil istemini, hem yaşanan olayların vahametini, hem de mağdurların Sivas’ta bu acı olayı her duruşmada yeniden yaşayarak duyacakları acıyı değerlendirerek talep etmiştir. Bu yolda alınan karar, yürürlüktedir. Bu konuda mahkemenizin aksi bir karar alma yetkisi de bulunmamaktadır. 

“BU KARAR ONLARI YENİDEN YAKMAK DEMEK”


Sivas’ta işlenen, çoğunluğu Alevi olan bir aydın grubuna yöneltilmiş insanlığa karşı suçtur. Ülkemizin bu olaydan 21 yıl sonra da bu suçların işlenmesine elverişli bir ortam içinde bulunduğu hepimizin görebileceği bir gerçektir. Yargılama süreci bu acının göreceli olarak azaltılmasını da sağlayamamıştır. Binlerce kişinin eylemci olduğu davada bir avuç sanık yargı önüne getirilebilmiştir. Acı hem aileler yönünden hem de kamuoyu yönünden kanamaya devam etmektedir. Süren davalarda sanıklar artık yoktur. Boş sandalyelerde yürüyen bir katliam davası vardır. Şimdi bu davanın Sivas’a taşınması, 21 yıldır adalet peşinde yaşlanmış olan bu insanlara yeni bir ceza vermek olacaktır. Daha önemli olarak, yürüyen davaya müdahil olarak katılan ailelerin hemen tümü Ankara’da yaşamaktadır. Onları davayı Sivas’ta dava izlemeye zorlamak, onları her duruşmada yeniden yakmaktan başka bir anlama gelmeyecektir.”

TRT'de Gezi kıyımı sürüyor

TRT: “Kovuyoruz”, Arınç “Kovmuyoruz”

22.03.2014

MEHMET BİLBER
ANKARA- TRT’nin Berkin Elvanla ilgili tweet atan 2 çalışanı sürgün ettiği iddialarına Hükümet sözcüsü Bülent Arınç, “TRT’den 2 kişi attığı tweetlerden dolayı bilmem ne olmuş. Yok, öyle bir şey” sözleriyle yanıt verdi. Öte yandan, Gezi eylemleriyle ilgili tweet attığı için kovulan 2 TRT çalışanı işe iade davası açtı.
Katıldığı bir yerel televizyon kanalında konuşan Arınç, TRT’den Berkin Elvan eylemiyle ilgili tweet atan iki kişinin sürgün edilmesiyle ilgili iddiaları yalanladı. Arınç, atılan tweetlerde hakaret olduğunu belirterek, “Benim 8 bin çalışanım var, 2 kişinin böyle bir halt yemesi karşısında, affedersiniz işinden mi atılıyor? İşinden atmak mümkün mü? Bütün sözleşmeliler kadroya geçti. Görevleri değiştiriliyor ve hakkında disiplin soruşturması başlatıldı” dedi.
“ARINÇ GEREĞİNİ YAPSIN”
Arınç’ın bu açıklamaları akıllara, TRT’nin Gezi eylemlerinden sonra 2 çalışanını, attıkları tweetler nedeniyle kovmasını getirdi. Eylemler sırasında destek tweetleri atan 15 kişi hakkında soruşturma başlatılmış, tüm sözleşmeli çalışanlar kadroya alınırken soruşturma yürütülen personel kadroya alınmamıştı. Soruşturma sonucunda Ankara ve İstanbul’dan iki çalışan işten kovulmuştu.  İşten kovulan TRT çalışanları soruşturma sürecini mahkemeye taşıyarak işe iade davası açtı. Dava mahkemede sürerken açıklamaları üzerine Arınç’a, KESK’e bağlı Haber-Sen’den işten kovulan çalışanların geri alınması çağrısı yapıldı.
“İŞTEN ATMAK MÜMKÜN MÜ?”
Haber-Sen yönetimi, Arınç’ın, “İşinden atmak mümkün mü?” sözlerine dikkat çekerek, TRT yönetimine acilen talimat vermesini, işten atılarak aylardır mağdur edilen iki arkadaşlarının derhal işlerine başlatılmasını istedi. Haber-Sen yönetimi konuya ilişkin olarak, “Halkımızı her fırsatta ‘lafa değil icraata bakmaya’ davet eden siyasal iktidarın bir bakanı olan Sn. Bülent Arınç’ı, yukarıdaki sözlerinin arkasında durmaya ve gereğini yapmaya, yani icraata davet ediyoruz” açıklaması yaptı.
Ne olmuştu?


Gezi eylemleri sonrası TRT müfettişlerinin tamamladıkları soruşturma sonucu bir çalışanın sosyal medyadan yaptığı paylaşımlarla “Sokak gösterilerinde yönlendirmede” bulunduğu, bir başkası için de yine sosyal medyadan, Başbakan’a yönelik ‘tahkir ve tezyif edici mahiyette bir davranışta bulunmak suretiyle ülke yönetimini hedef alan paylaşıma ilişkin olarak’ sözleşmelerinin feshine karar verilmişti. Kovulan personel, sözleşmenin feshedilmesini yargı sürecine taşımıştı.

Ünlü isimler Başkentte ‘Kameraya oynayacak’

22.03.2014


MEHMET BİLBER
ANKARA- Sinemanın usta isimlerini Başkentlilerle buluşturan CAVA Enstitü yeni dönemde de ünlü isimlerle sinemaseverlerin karşısına çıkacak. 10 Nisan'da başlayacak sinema atölyelerinde Deniz Çakır, Mert Fırat, Pelin Esmer ve Tayfun Pirselimoğlu gibi ünlü isimler ders verecek.
İki yıldır Başkentlilerle sinemanın ustalarını buluşturan CAVA (Cinema and Audio Visual Arts) Enstitü yeni dönemde 5 farklı atölyeyle Ankaralı sinemaseverlerin karşısına çıkacak. Son başvuru tarihi 10 Nisan olan atölyeler, 10 Nisan-15 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek. CAVA program yürütücüsü Tufan Taştan’ın yürütücülüğünde ‘Bir film yaratmak’ atölyesiyle senaryo, kurgu, film dili, sinematografi konularında teknik ve teorik süreci pratikle buluşturacak. ‘Behzat Ç.’ Ve ‘Cinayet’ dizilerinin senaristlerinden Birol Tezcan’ın yürütücülüğünde gerçekleşecek “Düşten kağıda” senaryo atölyesiyle senaryo yazarlığı anlatılacak. Senaristler Pelin Esmer ve Tayfun Pirselimoğlu atölyede deneyimlerini aktaracak. Deneyimli oyuncular Deniz Çakır ve Mert Fırat’ın katılacağı “Kameraya oynamak” atölyesinin yürütücülüğünü Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçısı Murat Çidamlı yapacak. Atölyelerde dünyaca ünlü senaryolarla pratik çalışmaları, oyunculuğun teorik birikimi uygulamalı olarak kamera önünde öğretilecek.
‘Muhsin Bey’, ‘Mum Kokulu Kadınlar’, ‘Arabesk’, ‘Düttürü Dünya’ gibi filmlerin görüntü yönetmenliğini yapan Aytekin Çakmakçı yürütücülüğünde gerçekleşecek "Görüntünün Dili" atölyesiyle uygulamalı çalışmalar yapılacak. Türkiye’nin önemli sinema dergilerinden Altyazı ve Sine-Cine dergilerinin yayın kurullarının koordinasyonunu gerçekleştireceği ve Doç. Dr. Ahmet Gürata, Prof. Dr. Seçil Büker, Prof. Dr. Ruken Öztürk, Prof. Dr. Nejat Ulusay, Gürsel Korat, Senem Aytaç ve Fırat Yücel gibi sinema yazarlarının yürütücülüğündeki "Sinema Okur Yazarlığı" eleştiri atölyesi ile dünya sineması ele alınacak.


20 Mart 2014 Perşembe

Birinci sınıf tarım arazisine şehir hastanesi yapılacak



20.03.2014



MEHMET BİLBER
ANKARA- Konya'ya yapılması planlanan 850 yataklı şehir hastanesinin, birinci sınıf sulu mutlak tarım arazisi üzerine yapılacağı ortaya çıktı. Uzmanlar, yaklaşık 100 yıldır tohum geliştirme araştırmalarının yapıldığı, dışa bağımlılığın önüne geçilmesine katkı sunan araziye hastane yapılmasına ‘cinayet’ dedi.

Birçok konuda eleştirilerin odak noktası olan şehir hastaneleriyle ilgili bir çarpıcı gelişme de Konya’da yaşandı. Konya’da yapılması planlanan 850 yataklı şehir hastanesinin birinci sınıf sulu mutlak tarım arazisi üzerine yapılacağı bildirildi. Hastanenin yapılacağı Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü arazisinde Türkiye’nin en önemli tohum araştırmaları yapılıyor.

100 YILLIK ARAŞTIRMA ARAZİSİ
Konya’da bulunan Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü 100 yılı aşkın tarihi ile bulunduğu yerde Tahıllar, endüstri bitkileri, yemeklik tane baklagiller, tıbbi aromatik bitkiler, çayır-mera ve yem bitkileri, meyvecilik, sebzecilik, biyolojik çeşitlilik, genetik kaynaklar ve hayvancılık üzerine çalışmalar yapılıyor. Yetkililer yapılan tohum geliştirme araştırmalarının, ülkenin dışa bağımlığından kurtulması için önemli çalışmalar olduğuna dikkat çekiyor.

ARAZİ BATAKLI BİNA YAPILAMAZ
Hastanenin bu arazi üzerine yapılmasının önünde başka engeller de bulunuyor. Enstitü arazisinin zemini bataklıktan oluştuğu için çok katlı bina yapımına uygun değil. Ayrıca söz konusu bölge Konya’nın havası en kirli yeri olmakla beraber kışın is ve sisin etkisinde kalıyor. TMMOB’ye bağlı meslek odaları da hastane yapımına karşı olmadıklarını, ancak daha uygun bir arazi üzerine yapılması gerektiğine dikkat çekiyor. Meslek odalarının oluşturduğu Konya İl Koordinasyon Kurulu, uygun bir arazi üzerine inşa edilecek şehir hastanesi yapımına her türlü teknik desteği vermeye hazır olduklarını açıklarken, 100 yıldır araştırma faaliyetlerinin yapıldığı Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü tarım arazilerinin imara açılmasının cinayet olacağına dikkat çekiyor.

19 Mart 2014 Çarşamba

Karayolları onlara, onlar Allah'a emanet

19.03.2014  

MEHMET BİLBER
ANKARA- Çalışma hayatının kalbine hançer gibi saplanan, sayıları 2,5 milyonu bulan taşeron işçi sorunu ne kanunla ne mahkeme kararlarıyla çözülebiliyor. Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM)’de çalışan 9 bin taşeron işçi 29 aydır mahkemenin "asıl işi yapıyorlar, karayolu işçisi sayılır" kararının uygulanmasını bekliyor.
İş güvenliği, yıllık kıdem, tazminat, izin, mesai haklarından yoksun çalışan Karayollarının taşeron işçileri kadro almak için başlattıkları hukuk mücadelesini 29 ay önce kazandı. Kasım 2011’de Yargıtay 9 bin işçi için, “Karayolları Genel Müdürlüğü’nün asıl işini yaptıklarına ve kadroyla beraber yasal tazminatlarının ödenmesine” karar verdi. Ancak aradan geçen yıllara rağmen tek bir işçi için bile mahkeme kararı uygulanmadı.
İNSANCA YAŞAMAK HAKKIMIZ
Seslerini kimsenin duymadığını söyleyen işçiler sorunlarını Karşı gazetesine anlattı. İşçilerden Harun Korkmaz, çocuklarıyla karşılaşmamak için akşam eve gitmek istemediklerini anlatarak, “Üç kelime ediyor, silah sıkmaktan beter ediyor; ‘baba bunu istiyorum.’ Eğer bin lira maaşımız devlete yükse, biz bütün haklarımızdan vaz geçmeye razıyız. İnsanca yaşamaktan başka hiçbir isteğimiz yok. Devlet taşerona ödediği parayla bizim hakkımızı verebilir” dedi. Aynı işyerinde kaynakhanede çalışan bir arkadaşlarının kolundaki kas grubunu makasla kestiğini anlatan Korkmaz, “Yüzde 25 iş göremez raporu aldı. Devlet de, firma da sahip çıkmadı. Firma görevimiz olmayan işlerde de bizi çalıştırıyor. Yapmam dediğimizde ‘kapı orda işinize gelmiyorsa çekip gidin’ diyorlar. Basında sürekli ‘Taşeron işçiye müjde’ haberleri veriliyor. Zaten bir çalışma yasası var, nasıl çalışmamız gerektiği belli. Açılan mahkemelerin önünü kapatmak için yasa hazırlıyorlar” dedi. İşçilerden Mustafa Budak ise, “Akşam eve gittiğimizde ya elektrik ya su kapalı. Senede bir kilo et evimize ancak götürebiliyoruz” dedi.
2,5 MİLYAR TAZMİNAT
Yol-İş Genel Başkanı Ramazan Ağar, “İş kanunu 2. maddedeki muvazaanın kaldırılmasına şiddetle karşıyız. Alacak davası açtığımızda devlet 2.5 milyar tazminat ödemek zorunda kalacak” dedi. 1 nolu şube teşkilatlandırma sekreteri Şaban Çekil ise, müteahhitlerin can güvenliği değil kar-zarar hesabıyla işi yaptığını belirterek, “Diyarbakır ve Hakkari’de iki arkadaş girdikleri bunalım nedeniyle intihar etti. Taşeron firmalar bazı yöneticiler için gelir kapısı oldu. Aldıkları rüşvetle zengin oluyorlar. Kamu hizmetine ticari gözle bakılırsa ölümcül sonuçları olur” dedi.

18 Mart 2014 Salı

Bakanlığın sır gibi sakladığı taşeron düzenlemesi sendikalarda endişe yarattı



17.03.2014

MEHMET BİLBER
ANKARA- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in taşeron konusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 9 Mart’ta Şanlıurfa mitinginde önemli açıklamalar yapacağını söylemesi büyük beklenti yarattı. Ancak Başbakan Erdoğan’dan beklenen açıklama gelmedi. Bakanlık yetkilileri çalışmaların sürdüğünü açıklarken, düzenlemede ‘Taşerona kadro söz konusu değil’ açıklaması yapıldı. Sendikalar ise daha da geriye gidilmesinden endişeli.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çelik’in sözünü ettiği taşeron düzenlemesi sır gibi saklanırken açıklamalar taşeron işçilerde umut yarattı. Düzenlemeyle ilgili Bakanlıkla yürütülen diyaloglarda sorun yaşandığını söyleyen konfederasyonlar düzenlemeyle daha da geriye gidileceği endişesi taşıyor. Bakanlık yetkilileri düzenleme için çalışmaların devam ettiğini açıklarken kamuoyunda beklenti yaratan taşeron işçilere kadronun söz konusu olmadığı bildirildi. Edinilen bilgilere göre Bakanlık’ta yürütülen çalışmalarda istatistikler, veriler bir havuzda toplanarak yapılacaklar üzerine çalışmalar sürüyor. Bakanlık yetkilileri çalışmaların sendikalarla birlikte yürütüldüğünü söylemesine karşın sendikalar önlerine henüz somut bir belgenin gelmediğini açıkladı.

KONFEDERASYONLAR ENDİŞELİ
Türk-İş yönetim kurulu üyesi Pevrul Kavlak, 8 aydır Bakanlıkla görüşmeler yapıldığını, en son 1 ay önce görüştüklerini belirterek, çalışmanın tartışıldığı haliyle altına kesinlikle imza atmayacaklarını söyledi. İş kanunun 2. Maddesinin değiştirilmesinin kendileri için söz konusu bile olamayacağını kaydeden Kavlak, düzenlemenin taşeron sorununu daha da geriye götürmesinden duydukları endişeyi dile getirdi. Taşeronun çözülmesi değil herkesin taşeronlaşması tehlikesi barındırdığını belirten Kavlak, taşeronla ilgili Yargıtayca onanmış yargı kararlarının bir an önce uygulanmasını istedi.
DEVLET MAHKEME KARARINI UYGULAMIYOR
Kavlak, “Kamuda asıl işi yapan, ancak alt işveren çalışanı olan yaklaşık 180 bin kişi var. Alt işverenden tazminatını alamayan işçi asıl işverene tazminat hakkını alabiliyor. Bu değişirse çok sayıda işçi mağdur olacak. Sadece Yol-İş sendikamıza bağlı 7-8 bin işçi devlete açtığı taşeron davasını kazandı, daha birçok sektörde davalarını kazanan işçiler var, ancak haklar iade edilmedi. Danıştay idarenin kararı uygulaması yönünde karar verdi. Eğer sorun çözülmezse bu davalardaki kararlar emsal gösterilerek daha çok sayıda işçi mahkemeye gidecektir” dedi.
İŞÇİNİN UMUDUYLA OY TOPLUYORLAR
Bakan Çelik’in son günlerde yaptığı açıklamalarla iki buçuk milyon taşeron işçisini beklentiye soktuğunu belirten DİSK Genel Başkanı Kani Beko, bunun seçimler öncesi bir hamle olduğunu söyledi. Çelik’in kendilerine taşeronla ilgili taslağın Bakanlar Kurulunda görüşüldüğünü ifade ettiğini, ama kendilerine herhangi bir taslağın iletilmediğini belirten Beko, “Böyle bir taslak var mı yok mu, içeriği bilinmeyen bir taslakla umut dağıtıyor, bunu oya dönüştürüyor” dedi. Yapılan açıklamalarla taşeron işçilerin beklenti içine sokulduğunu söyleyen Beko, üçlü danışma kurulu toplantılarında taşeron uygulamasına son verilmesini talep ettiklerini belirtti. “Bakan Çelik’in söylemlerindeki radikal değişikliğin zamanlaması manidar” diyen Beko, yargı kararlarının hiçe sayıldığını belirterek, “Sorun sadece yasal düzenleme değil, bizzat kamu tarafından yasalara uyulmamasıdır. Makyaj düzenlemeyle çözülmesi mümkün değildir. Başta İş kanunu 2. Maddeyi değiştireceklerini söyleyen Çelik geri adım attı. Türkiye işçi sınıfını AKP’nin oyununa karşı uyanık olmaya çağırıyoruz” dedi.

Devlet dersinde öldürülen çocuklar



13.03.2014

MEHMET BİLBER
ANKARA- Türkiye Berkin Elvan’dan gelen yürek yakan haberle ayağa kalktı. 269 gün boyunca direnen Elvan’ın ölümü ‘devlet dersinde öldürülmüş çocuklar’ listesine eklendi. Devletin neden olduğu, 1989’dan bu yana tutulan çocuk ölümleri listesinde sayı 403’e çıkarken bunlardan 60’ı AKP döneminde ölen çocuklardan oluştu.

Tüm Türkiye’nin umutla hayata dönmesini beklediği Berki Elvan dün son yolculuğuna uğurlandı. Ancak Elvan kolluk güçleri tarafından öldürülen ilk çocuk değil. Devlet güçlerinin neden olduğu ve 1989’dan bu yana kayıtlara geçebilen çocuk ölümlerinde Elvan 403. çocuk oldu. Listeye en son, geçtiğimiz aylarda Şemdinli’de yerde bulduğu cismin patlaması sonucu hayatını kaybeden 8 yaşındaki Behzat Özen eklenmişti.

Kayıtlara geçen ilk çocuk ölümü 19 Temmuz 1989 yılında Şırnak’ta askerin açtığı ateş sonucu hayatını kaybeden Mahmut Yaşar oldu. O dönem gazetelerde ‘10 yaşında, uyurken öldürüldü’ haberleri üzerine resmi makamlarca bir açıklama yapılmış, “Şırnak ilçesinde 19 Temmuz 1989 tarihinde güvenlik görevlilerince arama-tarama faaliyetleri yapılırken Mahmut Yaşar adındaki vatandaş ‘dur’ ihtar ve ikaz ateşlerine uymayarak kaçması üzerine ateş edilerek vurulmuştur. İddia edildiği gibi Mahmut Yaşar, 10 yaşında olmayıp, 16 yaşındadır.” ifadelerine yer verilmişti. AKP döneminde ise Roboski’de ölen 18 yaşın altındakiler dahil toplam 60 çocuk hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenler çocuk ölümlerinin birçoğu bulduğu bir ‘cisimle’ oynarken patlaması sonucu oldu.